Spiritüel Konular
İpekoz
Yaklaşık son 15 yıldır özellikle 2000den sonra ezoterizme, spiritüalizme, metafiziğe,
enerji çeşitlerine ilgi çok arttı.Neredeyse etrafımızdaki birçok kişinin ya reikiye ya melek enerjisine veya adı".... " olan herhangi bir enerjiye uyumlanmış olduğunu duyuyoruz, neredeyse hergün karşımıza bu konularla ilgili bir yazı, haber vs çıkıyor. Bunların hepsi kadim olan bilgiler aslında, ama son yılların en trend konularından oldu. Bunun sebebi ne olabilir? İnsanlar "neden-nasıl" sorularına,doğası gereği, zaten yüzyıllardır cevap aramakta ama sanki artık bu sorunun kesin cevabını almak, yüzyıllardır çözülemeyen gizemleri
çözmek için bir telaşa düşmüş gibi bu tip konulara adeta saldırmış durumdalar.
Acaba, özellikle iletişim konusunda, teknolojinin bu kadar ilerlemesinden mi bizler zaten konuşulan bu konuyu daha çok duyar-konuşur-haberleşir olduk?
Yoksa merakla beklenen 2012 mi insanları bu konulara çekti? Yoksa, komplo teorisi
kurarsak, bu konulara ilgi özellikle birileri tarafından mı yaratılıyor, merak uyandırılıyor?
Jale Önder
Senin de belirttiğin gibi, son yıllarda yediden yetmişe “enerji”yle yatar kalkar olduk, İpek’cim…
Bu durumu tek bir sebeple açıklamak mümkün olabilir; ama kolaycılık, indirgemecilik yapmayalım, biraz irdeleyelim istersen.
Hepimizin ezelden ebede beslendiği sonsuz-sınırsız “birleşik alan enerjisi”, kerameti kendinden menkul “üstadlar” tarafından büyük bir iştahla pazarlanıyor, arayışta olan insanlara.Yakından tanıdığımız kapitalizmin ağa babaları, sunduğu oyuncakları tüketmekten artık sıkılarak büyük bir boşluğa düşen insanlık ailesine, yeni bir endüstri haline getirdiği spiritüalizmin ( ruhçuluğun) öz bilgisini caf caflı isimler altında pompalıyor, pazarlıyor.
Doğunun bin yıllardır bilip uyguladığı kadim öğretileri pazarda satılacak bir meta haline getiren, asıl derdi "kar maximizasyonu” olan zihniyetin bir devamı, çevremizde yaşanan, kara mizah tablolar.
Varoluş alanına çıkmış her varlığın bir parçası olduğu evrensel enerjiyi değişik isimlerle, değişik ücretlere satan, insanları beş dakikada “meleklerle uyumlayan”, "sen aslında tanrıdan bir parçasın, iste olsun!" diye
insanların egolarını şişirip sonra küt diye yere düşüren; ezcümle, “spiritüalizm”adını kullanarak güç elde etmeye çalışan bu zihniyet, asıl hedefi insanın tekamülü olan kadim öğretiye, insanın gelişim yolculuğuna zarar veriyor, ne yazık ki!
Bu çıkarcı zihniyet karşısında insanlar ne yapıyor peki?
“Mutluluğu” yeni oyuncaklara sahip olarak, daha fazla tüketerek, heyecan peşinde koşarak elde edeceğine inandırılan insanoğlu, bir süre sonra içine düşüverdiği boşluk-anlamsızlık çemberi içinde yeni oyuncağı “spiritüalizm”le oynayıp neşeleniyor!
Kendisini daha doyumlu, ayrıcalıklı; velhasıl“iyi” hissettirecek cezbedici çağrılar peşinde oradan oraya
savruluyor. Ta ki bu yeni oyuncaktan da sıkılıp, “ya bu da değilmiş istediğim!”diyene kadar.Spiritüalizm bu değil elbet; spiritüalizm sosu dökülmüş “açıkgöz tatlıları” piyasada satılanlar! Neticede bir doğal seleksiyon gerçekleşecek elbet; sahnede samimi hakikat arayıcıları, bilgi paylaşımcıları kalacak.
“Kim bunlar, nedir hakikat?” dersen…
“Varoluşun ve Varlığın temel sebeplerini yürekten gelen samimi bir merakla araştıranlar, ruhsal yasaları anlamaya ve bunları tam bir şuurluluk içinde hayata taşımaya çalışanlar” derim, kısaca.
Yukarıda belirttiğimiz bu tablo içinde oldukça önem arz eden bir husus; sapla samanı birbirinden ayırmaya özen göstermek.
İnsanlık tarihi boyunca yapıla gelmiş çok değerli ezoterik-mistik-spiritüel çalışmalar bir külliyat halinde yanı başımızda insanlığın keşfini bekliye durmuş.
“Altın Çağ”ı özleyen, ama bilinci bakır düzeyinde kalmış bir garip insanoğlu bu bilgileri de kendi çıkarları doğrultusunda eğip bükmeyi tercih etmiş, "şuur genişletmek" için kullanmak yerine.Çünkü kolayı seviyoruz, otomatik realitemizin konforu içinde yaşamaya devam etmeyi seçiyoruz, samimi bir "hakikat" arayıcısı değiliz. "Edindiğim bu bilginin yaşantıma sağlayacağı nedir?" diye sordurtan “yararcı” bir zihniyet hakim
dünyamızda. Sorun spiritüalizm'de değil, insanlığın idrakinde; o yüzden, bunca değerli öğretiye, bunca peygambere-uluya rağmen hala sınıfta kalıyoruz!
“Neden bu kadar arttı, zamanlamanın bir sebebi var mı?” diyorsun.
Kutsal kitapların çoğu içinde bulunduğumuz çağdan “hasat zamanı” olarak bahseder; ezoterik, spiritüalist kaynaklar da bu dönemin bir “kıyam”, yani“uyanma” çağı olduğunu söyler. Bir anlamda, dünyanın her yönden yaşadığı bu büyük karmaşa insanlığın gelişimi ile alakalı bir durumdur, hayırlıdır aslında.Yani, önce dejenerasyon olur, ardından mutlaka rejenerasyon gelir!
Bu bir “yeni düzen arama”, “yeni bir denge kurma” aşamasından ibarettir; ve bunun zamanının da içinde bulunduğumuz dönem ( kesin tarih yoktur! ) olduğu belirtilir, çeşitli ezoterik kaynaklarda. İnsanlık tarihinde defalarca yaşandığı gibi ( ki Maya Tabletlerinde anlatılan da budur ) kaçınılmaz evrensel döngüler vardır; bir döngü biter, yeni döngüye girilir. Bu aradaki dönemde yaşananlar da, o dönemin tekamül yolculuğu olarak kaydedilir, evrenin sınırsız belleğinde.
Çok çeşitli kaynaklardan edinilmiş ezoterik bilgilerden ve sezgilerimden yola çıkarak yapacağım şahsi yorum ilavesi ise şöyle olacak…İnsanlık yeni bir realiteye kavuşmak için çılgınca bir hareketlilik dönemine girdi gerçekten…Eski realiteler can çekişiyor…Birleştirici, insanlık ailesini tek bir şemsiye altında toplayacak,
varoluşun “gerçek anlamını” idrak edeceğimiz “hakikat bilgisi”ne fena halde susamış haldeyiz; farkındayız ya da değiliz!
İçinde bulunduğumuz mevcut realitenin bir üstü ( ve daha üstleri!) olduğunun idrakine varma ve bu kör uçuştan kurtulma bilgisidir aslında “yeni çağ” bilgisi; ve bunun devinimi içindeyiz.Bütün insanlığın, her şeyin bir evrensel bilgiye-ilkeye bağlı olarak tezahür ettiğini tam anlamıyla kavrayabileceği bir zamana doğru gittiğinden, ardından çok özel sonuçlar elde edileceğinden zerre kadar şüphem yoktur!
Müthiş ilhamlı bir yazar olan Dostoyevski, “Benim inançlarım şüphenin kızgın fırınlarında pişerek oluştu!”
der…
Yukarıda belirttiğim öngörüm, salt inançtan hayat bulan bir kabul değildir; nice şüpheler ve karşılaştırmalı
okumalar sonrasında gelinmiş bir duraktır; tabii ki yeni bilgilerle gidilecek daha nice “açılım durakları” vardır, ruhsallık donuk değil yaşayan gelişen bir öğretidir.
Hal böyleyken, artık bir lahza durmalıyız…
Cazibesine kapıldığımız insanları ve öğretileri; ve dahi kendimizi mikroskobun altına koymalıyız… Sürü psikolojisinden sıyrılmalıyız…Dünyadaki dini fanatizmle aynı oranda artış gösteren “yeniçağ uçukluğu”nun tekamülümüze zarar veren dehşetengiz saçmalıklarından varlığımızı korumalıyız! “Kendini bil, tanrıyı bil!” mesajının ardında yatana kulak vermeliyiz!Pozitif, arınmış kelebekleri oynamak yerine, gölgede kalmış, bakmaktan kaçtığımız karanlık taraflarımızı şuurlandırmalıyız. Ne kadar ilerlemiş olursak olalım, spiritüel yolculuğun her safhasında“bıçak sırtında” yürüdüğümüzü, “hizmet ettiğim ruhum mu yoksa egom mu?” diye sık sık sormayı unutmamalıyız. Ve bir adım atmadan önce, “bunu niçin yapıyorum?”, “kime ne ispat etmek istiyorum?”u düşünerek niyetimizin hangi ihtiyaca dayandığını anlamayı ihmal etmemeliyiz.
Bizi kör uçuştan kurtaracak, kadim bilgilerin özlü mesajlarını kendi aklımızla idrak ettirecek, “hak etmeden kılavuz olmaya çalışanlar”ın oyunlarından kurtaracak şey “aydınlanma”dır. Gerçek aramakla bulunmaz, ama bulanlar hep arayanlardır!
Karanlıktan ışığa, karmaşadan netliğe ulaşacağımız günlerin yakın olması dileğiyle…
Siten nice nice aydınlanmalara vesile olsun İpek’cim!