HALİKARNASSOS’TAN BODRUM’A…
EGE’nin Akdeniz’le birleştiği Gökova Körfezi’nin kuzeyinde yer alan Bodrum, MÖ 11. yüzyılda Yunan anakarasının Peloonnessos bölgesindeki Troizine ve Argos kentlerinden gelen Dorlar tarafından kurulmuştur. Dorlar, yeni kentlerini bugün üzerinde Bodrum Kalesi’nin yer aldığı ve o tarihte karayla bağlantısı olmayan küçük Zephyrie Adası’nın üzerine kurmuşlardır. Daha ileri tarihlerde ada, anakara ile birleştirilmiş ve kent ünlü Salamis Çeşmesi’ni de (daha sonra burada Mausoleion inşa edilecektir) kapsayacak kadar büyümüş ve bu genişleme esnasında bölgenin yerli halkları olan Legler ile Kayralıların eski kentlerini de içine almıştır. Bu süreçte Kayralıların bölgeye verdikleri Alosokornoso adı, Yunan ağzında Halikarnassos’a dönüşmüş ve antik dönemin bu en ünlü Karya kentinin ismi haline gelmiştir.
Tarihin babası sayılan Halikarnassos doğumlu Herodotos, şehrin altı Dor kentinin meydana getirdiği birliğe üye olduğunu, ancak yurttaşlarından Agasikles’in Apollon Oyunları’nda kazandığı ödülü tanrılara vermeyip kendisine saklamasından ötürü bu birlikten atıldığını anlatmaktadır. MÖ. 5. yüzyılda Perslerin bütün Anadolu’yla birlikte bölgeyi de istila etmeleri üzerine Halikarnassos bir Pers kenti haline gelmiş ve ünlü Salamis Deniz Savaşı’nda Yunanlılara karşì savaşmıştır. Tarihin çok ünlü olaylarından biri olarak Halikarnassos Kraliçesi Artemisia da beş gemiye komuta ederek bu çarpışmaya Perslerin yanında katılmıştır. Daha sonra Perslerin Güneybatı Anadolu’da kurdukları Karya Satraplığı’na (eyalet) dahil edilen şehir, MÖ 377’de ünlü Mausolos’un satrap (vali) olmasından kısa bir süre sonra Karya’nın başkenti olmuştur. Mausolos’un başkenti Mylasa’dan (Milas) buraya taşıması, şehrin, bütün Ege’nin en önemli kentlerinden biri olmasına yol açacaktır. Bu ünlü satrap ölünce yerine geçen kız kardeşi Artemisia, antik dünyanın yedi harikasından biri olan Mausoleion’u yaptırmıştır. Aslında “Mousolos’un mezarı” anlamına gelen bu sözcük, zaman içinde bütün anıtsal mezar yapılarını ifade eden bin cins isim haline gelecektir.
Halikarnassos’un talihi, MÖ 334’te büyük doğu seferini başlayan İskender’in bölgeye gelmesiyle değişmeye başlayacaktır. Bu arada Karya Kraliçesi Ada, erkek kardeşi tarafından tahttan indirilmiştir. Antik dünyanın bu en ünlü kraliçesi, bunun üzerine İskender’le ittifak yapar ve elinde tuttuğu Alinda Kalesi’nden ona yardım eder. Kraliçe Ada’nın lahdi ve mezarındaki hazine, 1989 yılında Bodrum’daki bir temel kazısı esnasında rastlantıyla bulunmuş ve bugün Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde kendine ait salonda sergilenmektedir. İskender kenti
kuşatır, yenileceğini anlayan paralı askerlerin komutanı Rodoslu Memnon, şehri yakar. Neredeyse tamamen yok olan Halikarnassos, tüm antik dönem boyunca bir daha toparlanamaz. Öyle ki, MÖ 1. yüzyılda buraya gelen büyük Romalı filozof ve devlet adamı Ciceron, onu harabe, boş, insan yaşamayan bir yer olarak tasvir edecektir.
Kent veya ondan geri kalan, Roma ve Bizans döneminde küçük bir balıkçı köyü olarak yaşamaya devam etmiştir. Bu harap şehir, 11. yüzyılda bölgeyi ele geçiren Anadolu Selçuklu Devleti’nin parçası olmuş, 14. yüzyılda da Osmanlı’nın eline geçmiştir. Ancak 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra Osmanlı’nın içine düştüğü otorite boşluğundan yararlanan Rodos Şövalyeleri, 1415’te bölgeyi ele geçirmişlerdir. Şövalyeler, çok uygun bir liman olan körfezdeki karayla bağlantılı adanın üzerine çok büyük ve sağlam bir kale inşa etmişlerdir. Bu kale esas itibariyle Mauselion’un kalıntılarının kullanılmasıyla yapılmıştır. Örneğin, İngiliz Kulesi’nin yan cephesinde, bu anıttan kalma bir aslan heykeli duvar malzemesi olarak kullanılmıştır. Bu heykel bugün hala duvarda görülmektedir.
Şövalyeler, Avrupa’dan aldıkları yardımlarla kaleyi sürekli genişletip, güçlendirmişlerdir. Nitekim, Osmanlı, kaleyi 1453 ve 1480”te kuşatmasına rağmen alamamıştır. 1453’te İstanbul’un alındığı düşünülecek olursa, aynı tarihte bu kalenin direnebilmesi, onun sağlamlığının göstergesidir. Şövalyeler bu kaleye İsa’nın havarilerinden Aziz Petrus’un adını vererek Petronium demişlerdir. Bu ad, zamanla Bodrum haline gelecektir.
Kanuni Sultan Süleyman 1522’de altı aylık bir kuşatmadan sonra Rodos’u ele geçirir. Şövalyelerin bu çarpışmadaki cesaretlerini ödüllendirmek üzere canlarını bağışlar ama Bodrum da dahil, bütün Ege adaları ve kıyılarındaki varlıkları, Osmanlı’ya geçer. Bu tarihten sonra Bodrum, sünger ticareti sayesinde gelişmeye başlar. 18. yüzyılda burada bazı tersanelerin olduğuna dair kayıtlar varsa da asıl gelişme, Osmanlı Donanması’nın Çeşme’de yok olmasından sonra 1770’ten itibaren olacaktır. Yeni bir donanma yapımına girişen Bodrum gelişir ama bölgede ağaç kalmaması üzerine 1833 tarihli bir fermanla burada artık büyük tekne yapımı yasaklanır. Bu tarihten sonra Bodrum askeri bir üs olacak, kale de hapishane haline gelecektir. Fransız zırhlısı Duplex, 1915’te kaleyi bombardımana tutmuş, büyük hasar gören kale, 1960-64 yılları arasında restore edilmiştir.