Mardin' in, dünyanın en eski uygarlık merkezlerinden olan Mezopotamya Bölgesi' nde yer alması ; 30 medeniyetin burada barınmasına imkan sağlamıştır. Ve bu medeniyetlerin parçalarına sahip Mardin, sanki ruhu olan bir "puzzle" gibidir ... Her parçada farklı bir inanç, farklı bir dil, farklı bir kültür, farklı sanat eserleri , farklı tarih dönemleri yaşamaktadır. Bu farklılıklardan şehrin şahsına münhasır evleri ve sokakları, taş işçiliğiyle hayranlık uyandıran mimari eserleri, el sanatları ortaya çıkmıştır.
Mezopotamya sanatının genel konusu, ki buna müziği de dahil edebiliriz, din ve savaş sahneleri veya figürleri olmuştur. Çok tanrılı dinlerde tanrı veya tanrıçaların yanında soyut süslemelere, geometrik şekillere de rastlanır. Sanat dallarında en çok kullanılan malzeme toprak olmuştur. Mabetlerde lir, flüt, çalpara ve davul gibi çeşitli müzik aletleri eşliğinde ilahiler, kasideler okunduğu bulunan tabletlerden öğrenilmiştir. Buradaki medeniyetlerin mimaride de gelişmiş oldukları dikkat çeker. Taşın bölgede az bulunması sebebiyle, mimari eserlerde taş, sadece temellerde kullanılmıştır. Sümerliler' in Gılgamış Efsanesi edebiyat tarihinin en eski efsanesidir. Ayrıca Yaradılış Efsanesi ve Tufan epik şiirleri, çevre uygarlıklarını da etkilemiştir.
3. yüzyılda, Hristiyanlığın Mardin' de de yayılmasıyla tek tanrılı dine geçiş başlamıştır. Günümüze kadar gelen en eski Süryani ibadethanesi Mor Gabriel Manastırı (Deyrülumur) , Mor Hananyo (Deyrülzafaran) Manastırı, Kırklar Kilisesi, ilk Ermeni kilisesi Surp Kevork Ermeni Kilisesi gibi örneklerle hristiyanlığın mimariye olan etkisini görebiliriz. Daha sonra müslüman Artuklular dönemi kentin mimari kimliğine yön vermiştir. Bugün ayakta olan Anadolu' daki ilk külliye Eminüddin Külliyesi, Şehidiye Cami, Ulu Camii, gibi camiler, hanlar, saraylar, kervansaraylar, köprüler, hamamlar, medreseler Artuklular Dönemi' ne inşa edilmiştir. Bu eserlerdeki taş süslemeler göz kamaştırıcıdır. Osmanlılar döneminde de yine dinin etkilerini gördüğümüz mimari eserler yapılmıştır.
Yöre halkı süsleme ve süslenme aracı olarak toprağı, taşı, kumaşı, gümüşü ve altını gayet zarif bir işçilikle kullanmış ve bu şekilde yöreye has el sanatları ortaya çıkmıştır. Zarif taş işçiliği, çarşılarda ve dini yapılarda görülmekle beraber, Mardin'e farklılık veren sarı kalker taşından yapılmış evlerin pencerelerinde, kapılarında sütunlarında da göze çarpar. Taş, Mardinliler için aynı zamanda bir duygusal ifade yoludur da; mutluluklarını, mutsuzluklarını taşla dile getirmişlerdir. Diğer dikkat çekici el sanatlarına telkariyi, bakırcılığı, çömlekçiliği, basmacılığı (hetmo) da sayabiliriz. Telkari sanatının devamı için, Süryani Derneği projesi kapsamında açılan atölyede yeni nesle telkari sanatı öğretilmektedir. Yörenin kırmızı toprağı, çömlekçiliğin çok eski zamanlardan beri burada var olmasına neden olmuştur. Geçmişi Akad ve Asurlular' a kadar dayanan ve bir Süryani sanatı olan basmacılık yani hetmo ise, günümüzde yok olmaya yüz tutmuştur.
Mardin' in yerel kültürünün izlerini ayrıca mahalli şarkıları ve de halk oyunları da taşır. Her ikisi de şehrin birlik ve beraberlik içinde yaşayışını, halkın manevi duygularını yansıtır. Ortak yaşamı, birliği , yardımlaşmayı tasvir eden konu ve figürler içermektedirler.
Mardin' in kültürel ve tarihsel öneminin son yıllarda daha çok anlaşıldığı ve yeniden keşfedildiği aşikardır. Yapılan festivaller, bienal, sergiler ve gösteriler buradaki sanat hayatına canlılık getirme ve sürekliliğini sağlama, kenti uluslararası alanda daha iyi tanıtma ve ününü arttırma ayrıca ekonomik açıdan da hareket getirme amacındadır. Şehrin görselliği ile birlikte Mardinliler' in yıllardır barış içinde yaşaması birçok sanat dalında sanatçılara ilham kaynağı olmaktadır. Mardinliler için ise, şehirde yapılan etkinlikler, siyasi ve politik nedenlerden dolayı yıllardır uzak kaldıkları çağdaş sanata atılan bir adımdır.
BU YAZININ TÜM HAKLARI ŞAHSIMA AİTTİR. İZİNSİZ HİÇBİR YERDE KULLANILAMAZ.