Hikayeyi "Yann Tiersen" in eseri eşliğinde okumak isterseniz ...
ANNE SEVGİSİ
“Bebeğimi görebilir miyim?” dedi, halsiz bir sesle. Kucağına yumuşak bir bohça verildi, yeni annenin. Bu mutlu kadın, bebeğinin minik yüzünü görmek için heyecanla kundağı açtı ve... Şaşkınlıktan adeta nutku tutuldu! Manzarayı seyreden doktor arkasını döndü ve camdan bakmaya başladı. Bebeğin kulakları yoktu...
Muhayenelerde, bebeğin duyma kabiliyetinde eksiklik olmadığı, sadece görünüşü bozan bir kulak noksanlığı olduğu anlaşıldı. Aradan yıllar geçti. Çocuk büyüdü ve okula başladı.
Bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırıyordu... Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı.
"Büyük bir çocuk bana ucube dedi” diye hıçkırıyordu...
İçini kemiren acısına rağmen büyüyordu. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi; eğer insanların arasına karışmış olsaydı.
Annesi, her zaman ona “Genç insanların arasına karışmalısın.” diyordu ama aynı zamanda o da yüreğinde derin bir acıma ve şefkat duygularını taşıyordu.
Delikanlının babası, aile doktoru ile oğlunun sorunu hakkında görüştü;
"Hiçbir şey yapılamaz mı?” diye sordu.
Doktor;
- Eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir.
Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. İki yıl geçti bir gün babası;
- Hastaneye gidiyorsun oğlum, annen ve ben, sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır.
Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan ortaya çıktı. Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu.
Yıllar geçmişti, bir gün babasına gidip sordu:
"Bilmek zorundayım baba. Bana bu iyiliği yapan kişi kim? Ben o insan için hiç bir şey yapamadım...”
“Bir şey yapabileceğini sanmıyorum” dedi babası. “Fakat anlaşma kesin. Şu anda öğrenemezsin. Henüz değil...”
Bu derin sır yıllar boyunca gizlendi. Ancak bir gün açığa çıkma zamanı gelmişti...
Hayatının en karanlık günlerinden birinde, annesinin cenazesinin başında babasıyla birlikte bekliyordu. Babası yavaşça annesinin başına elini uzattı; kızıl kahverengi saçlarını eliyle geriye doğru itti... Annesinin kulakları yoktu...
“Annen hiçbir zaman saçlarını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu”diye fısıldadı babası... “Ve hiç kimse annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi?”
Kalbinizdeki güzellik hiç eksilmesin...
Muhayenelerde, bebeğin duyma kabiliyetinde eksiklik olmadığı, sadece görünüşü bozan bir kulak noksanlığı olduğu anlaşıldı. Aradan yıllar geçti. Çocuk büyüdü ve okula başladı.
Bir gün okul dönüşü eve koşarak geldi ve kendisini annesinin kollarına attı. Hıçkırıyordu... Bu onun yaşadığı ilk büyük hayal kırıklığıydı.
"Büyük bir çocuk bana ucube dedi” diye hıçkırıyordu...
İçini kemiren acısına rağmen büyüyordu. Arkadaşları tarafından seviliyordu ve oldukça başarılı bir öğrenciydi. Sınıf başkanı bile olabilirdi; eğer insanların arasına karışmış olsaydı.
Annesi, her zaman ona “Genç insanların arasına karışmalısın.” diyordu ama aynı zamanda o da yüreğinde derin bir acıma ve şefkat duygularını taşıyordu.
Delikanlının babası, aile doktoru ile oğlunun sorunu hakkında görüştü;
"Hiçbir şey yapılamaz mı?” diye sordu.
Doktor;
- Eğer bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapılabilir.
Böylece genç bir adam için kulaklarını feda edecek birisi aranmaya başlandı. İki yıl geçti bir gün babası;
- Hastaneye gidiyorsun oğlum, annen ve ben, sana kulaklarını verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sır.
Operasyon çok başarılı geçti ve adeta yeni bir insan ortaya çıktı. Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç, okulda ve sosyal hayatında büyük başarılar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu.
Yıllar geçmişti, bir gün babasına gidip sordu:
"Bilmek zorundayım baba. Bana bu iyiliği yapan kişi kim? Ben o insan için hiç bir şey yapamadım...”
“Bir şey yapabileceğini sanmıyorum” dedi babası. “Fakat anlaşma kesin. Şu anda öğrenemezsin. Henüz değil...”
Bu derin sır yıllar boyunca gizlendi. Ancak bir gün açığa çıkma zamanı gelmişti...
Hayatının en karanlık günlerinden birinde, annesinin cenazesinin başında babasıyla birlikte bekliyordu. Babası yavaşça annesinin başına elini uzattı; kızıl kahverengi saçlarını eliyle geriye doğru itti... Annesinin kulakları yoktu...
“Annen hiçbir zaman saçlarını kestirmek zorunda kalmadığı için çok mutlu oldu”diye fısıldadı babası... “Ve hiç kimse annenin daha az güzel olduğunu düşünmedi değil mi?”
Kalbinizdeki güzellik hiç eksilmesin...