Ölmek ve Yeniden Dirilmek
“Öldüm öldüm dirildim”.... Kimbilir kaç kere bu lafı etmişizdir!! Heyecandan, korkudan, hastalıktan, vs vs... gerçekten kaçınız öldü ve yeniden dirildi?
Ben öldüm...
“Nefes” gitti!
Yolun sonunda ışık yokmuş dedim kendi kendime... Peki beni kim karşılayacaktı orada? Hangi akrabam hangi yakınım? “Korkuyorum Allahım, çok karanlık ve çok boş.... bomboş....bana güç ver Allahım kabul etme gücü ver bana....”
Birdenbire vücudumu gördüm; yatakta gözlerim kaymış, ağzım açık ve etrafımdaki herkes bana üzüntüyle bakıyor. “Durun üzülmeyin sadece biraz dinleneceğim ve geri geleceğim” demek istedim, diyemedim...
Evet gitmeye hazırdım artık.
Allah bana yanımda olduğunu hatırlattı! Kalktım! kalktığımı sandım sadece sandım... bunu sonradan anlayacaktım...
Nefes almalıydım ve nefese doğru ilerlemeye başladım.... evet! Evet! Orada işte! bir parçacık soluklanmaya ihtiyacım var diye rica ettim, ama cevap “hayır” dı! Nasıl yani nasıl nasıl nasıl.... Olur mu yaa? Evet olur dedi Nefes! Bundan sonra soluksuz yaşamayı öğreneceksin, diye devam etti!
Bir daha öldüm...
Bir çığlık duydum; “kaaallllkkkk” diyen bir çığlık! Bir çığlık, tokat olur mu? Olur olur...
Öyle mi? Artık “Nefes” siz mi yaşayacağım? Peki Nefes, ben de öğrenirim soluksuz kalmayı , ama ama.... neyse boşver!
Hepimiz ruhumuzun, vücudumuzun, aklımızın daha evvel yaşamadığı bir deneyimi yaşarken sancılı bir başlangıç yaparız. Kimimiz belli eder, kimimiz içine atar ve alışmaya çalışırız veya önceleri direniriz...
Direnmek ilk kurguydu. Kafamda binlerce senaryo dolaşıp duruyordu. Beğenmeyip defalarca replikleri, mekanları, zamanları değiştirdim.
Ama sesler vardı ve bana “direnme, Kabul et” diyorlardı... “Kabullen”...
Hadi kızım bir de bunu dinle, dedim kendime.
İşte benim “dirilişim” öyle başladı.
Önce cenindim ben. Bu dünya hiç bilmediğim bir yerdi. Fiilen soluk yoktu ama bir ışık vardı. Dünyanın en güvenli yerindeydim ben; Allah’ın kucağındaydım. Önce soyundum; öfkeleri, kızgınlıkları, intikam duygularını, nefretleri, kinleri hepsini çıkardım üstümden. Artık çırılçıplak kalmıştım. Saflığa ve öze döndüm. I ıı daha değil, bekle bakalım! Kolay mı bu kadar :)
Her doğum bir ölümdür .
Doğarken acı çekeriz, bazen kafa sıkışır, çıkamazsın birileri çekiştirir, bazen kordon dolanır, vs... şüphesiz çok sancılıdır çıkışa giden o kısacık yol....
Doğdum!
Sonra bebek oldum... gaz sancılarım tuttu, güven istedim ağladım, çünkü korkmuştum. Annemin kucağına gitmek istedim. Aman Allahım bir değil, bir anne ordusu geldi bana, “ohhh ne şanslıyım” dedim.
“Az kaldı, sabret! Çocukluğa eriştiğinde herşey daha kolay olacak” dediler.
Çocuk oldum; güldüm, oynadım, şarkılar söyledim, karşılıksız sevdim; safça... Nefessiz yaşamayı öğrenmeye mi başlamıştım acaba? Hmm kimbilir... Çocuk olmak ne güzeldi. Hep neşeli olmak, herşeyin mübah olduğu bir varlık olmak, ne güzeldi. Ama ergenlik hızla geldi.
Ahh bir sancı daha... Klasik ergenlik serzenişleri :Burası ne karanlık bir dünya böyle, yoksa herkes bana düşman mı, kimse anlamıyor beni? Çıkmalıyım buradan, çıkartın beni bu halden!
Bana yardım edin, bir ışık yakın! I...ııııı...
Ergenlik boyunca düşündüm, okudum, dinledim, seyrettim, dokundum!
Işığı kendim buldum ergenliğin sonunda…
Affettim .
Bencilliğimi, korkularımı çıkardım. Ve pırıl pırıl, tertemiz bir Işık kaldı!
Ohh be dünya varmış. Evet evet dünya varmış gerçekten. Ohh nefeeeessss evet şimdi geldi nefes! Çünkü bencillik, korku ve direnç ve öfke bitti!
İyi ki ölmüşüm, dedim kendi kendime. Ölmeseydim eğer kendi kendime soluk almayı öğrenemeyecektim. Artık şimdi kalkmıştım "ölü yatağından”!
Ölmek güzel eğer doğmasını biliyorsanız. Ölümden önceki hayat, adı üstünde “öncede” kaldı. Belki hergün önünüze “yeni bir hayat” fırsatı çıkıyor, farkedin !! Direnme ayakkabılarınızı, bencil şapkanızı, korku paltonuzu, endişe atkınızı atın hadi . Çırılçıplak kalın! Sizi orada sadece “huzur” karşılayacak.
İşte ölmek ve yeniden dirilmek böyle birşey olsa gerek!
Deyimler sözlüğüne göre değil, “aklıma esti yazdım” sözlüğüne göre , “öldüm öldüm dirildim” deyimine bence bir açıklama okudunuz efendim...
Görüşmek üzere...
Ben öldüm...
“Nefes” gitti!
Yolun sonunda ışık yokmuş dedim kendi kendime... Peki beni kim karşılayacaktı orada? Hangi akrabam hangi yakınım? “Korkuyorum Allahım, çok karanlık ve çok boş.... bomboş....bana güç ver Allahım kabul etme gücü ver bana....”
Birdenbire vücudumu gördüm; yatakta gözlerim kaymış, ağzım açık ve etrafımdaki herkes bana üzüntüyle bakıyor. “Durun üzülmeyin sadece biraz dinleneceğim ve geri geleceğim” demek istedim, diyemedim...
Evet gitmeye hazırdım artık.
Allah bana yanımda olduğunu hatırlattı! Kalktım! kalktığımı sandım sadece sandım... bunu sonradan anlayacaktım...
Nefes almalıydım ve nefese doğru ilerlemeye başladım.... evet! Evet! Orada işte! bir parçacık soluklanmaya ihtiyacım var diye rica ettim, ama cevap “hayır” dı! Nasıl yani nasıl nasıl nasıl.... Olur mu yaa? Evet olur dedi Nefes! Bundan sonra soluksuz yaşamayı öğreneceksin, diye devam etti!
Bir daha öldüm...
Bir çığlık duydum; “kaaallllkkkk” diyen bir çığlık! Bir çığlık, tokat olur mu? Olur olur...
Öyle mi? Artık “Nefes” siz mi yaşayacağım? Peki Nefes, ben de öğrenirim soluksuz kalmayı , ama ama.... neyse boşver!
Hepimiz ruhumuzun, vücudumuzun, aklımızın daha evvel yaşamadığı bir deneyimi yaşarken sancılı bir başlangıç yaparız. Kimimiz belli eder, kimimiz içine atar ve alışmaya çalışırız veya önceleri direniriz...
Direnmek ilk kurguydu. Kafamda binlerce senaryo dolaşıp duruyordu. Beğenmeyip defalarca replikleri, mekanları, zamanları değiştirdim.
Ama sesler vardı ve bana “direnme, Kabul et” diyorlardı... “Kabullen”...
Hadi kızım bir de bunu dinle, dedim kendime.
İşte benim “dirilişim” öyle başladı.
Önce cenindim ben. Bu dünya hiç bilmediğim bir yerdi. Fiilen soluk yoktu ama bir ışık vardı. Dünyanın en güvenli yerindeydim ben; Allah’ın kucağındaydım. Önce soyundum; öfkeleri, kızgınlıkları, intikam duygularını, nefretleri, kinleri hepsini çıkardım üstümden. Artık çırılçıplak kalmıştım. Saflığa ve öze döndüm. I ıı daha değil, bekle bakalım! Kolay mı bu kadar :)
Her doğum bir ölümdür .
Doğarken acı çekeriz, bazen kafa sıkışır, çıkamazsın birileri çekiştirir, bazen kordon dolanır, vs... şüphesiz çok sancılıdır çıkışa giden o kısacık yol....
Doğdum!
Sonra bebek oldum... gaz sancılarım tuttu, güven istedim ağladım, çünkü korkmuştum. Annemin kucağına gitmek istedim. Aman Allahım bir değil, bir anne ordusu geldi bana, “ohhh ne şanslıyım” dedim.
“Az kaldı, sabret! Çocukluğa eriştiğinde herşey daha kolay olacak” dediler.
Çocuk oldum; güldüm, oynadım, şarkılar söyledim, karşılıksız sevdim; safça... Nefessiz yaşamayı öğrenmeye mi başlamıştım acaba? Hmm kimbilir... Çocuk olmak ne güzeldi. Hep neşeli olmak, herşeyin mübah olduğu bir varlık olmak, ne güzeldi. Ama ergenlik hızla geldi.
Ahh bir sancı daha... Klasik ergenlik serzenişleri :Burası ne karanlık bir dünya böyle, yoksa herkes bana düşman mı, kimse anlamıyor beni? Çıkmalıyım buradan, çıkartın beni bu halden!
Bana yardım edin, bir ışık yakın! I...ııııı...
Ergenlik boyunca düşündüm, okudum, dinledim, seyrettim, dokundum!
Işığı kendim buldum ergenliğin sonunda…
Affettim .
Bencilliğimi, korkularımı çıkardım. Ve pırıl pırıl, tertemiz bir Işık kaldı!
Ohh be dünya varmış. Evet evet dünya varmış gerçekten. Ohh nefeeeessss evet şimdi geldi nefes! Çünkü bencillik, korku ve direnç ve öfke bitti!
İyi ki ölmüşüm, dedim kendi kendime. Ölmeseydim eğer kendi kendime soluk almayı öğrenemeyecektim. Artık şimdi kalkmıştım "ölü yatağından”!
Ölmek güzel eğer doğmasını biliyorsanız. Ölümden önceki hayat, adı üstünde “öncede” kaldı. Belki hergün önünüze “yeni bir hayat” fırsatı çıkıyor, farkedin !! Direnme ayakkabılarınızı, bencil şapkanızı, korku paltonuzu, endişe atkınızı atın hadi . Çırılçıplak kalın! Sizi orada sadece “huzur” karşılayacak.
İşte ölmek ve yeniden dirilmek böyle birşey olsa gerek!
Deyimler sözlüğüne göre değil, “aklıma esti yazdım” sözlüğüne göre , “öldüm öldüm dirildim” deyimine bence bir açıklama okudunuz efendim...
Görüşmek üzere...