Asla yapmam!
“Asla yapmam” dediniz di mi?
Geçen gün bir olay yaşadınız ve sizi çok üzdü, kahroldunuz... Veya geçen ay, geçen yıl,gençliğinizde veya çocukluğunuzda... Ne derin yara bırakmıştır sizde değil mi? Bir türlü unutamaz, bir şarkıda, bir film karesinde veya bir kokuda bile hatırlarsınız o günü, o anı... Olayın ardından, kendi kendinize kaldığınızda ya da bir dostunuza “ben asla yapmam, yapmazdım” çoook dediniz değil mi?
Geçenlerde bir öğretmen arkadaşım ile sohbet ediyorduk. Bana ilkokulda iken yaşadığı bir olayı anlattı; ben de burada sizle paylaşmayı istedim.
“İlkokul 4.sınıfta en iyi arkadaşım Kemal’di. Aynı sırada olduğu gibi aynı apartmanda otururduk. Sabahları Kemal’i göreceğim diye neşeyle yataktan kalkar, kahvaltımı nasıl bitirdiğimi bilmezdim... Elele tutuşur okula öyle giderdik. Derslerimizi beraber çalışırdık, teneffüslerde, öğlen yemeklerinde, akşamları hep beraberdik. Öğlen bizde yemek yediysek akşam onlar da yerdik. Evde, benden ve babamın fotoğrafından sonra annem için en değerli şey olan pikapta plaklar dinler, dans ederdik. Hava güzelse sokakta oynardık, hatırlarsın annelerimiz bizi eve zorla sokardı! Kimse çocuğumu kaçırırlar mı, araba çarpar mı diye endişelenmezdi... Televizyon süreli verildiği için radyoda çocuk saatini dinlemek en keyifli zamandı. Her akşam birbirimizden ayrılırken göz pınarlarımızda mutlaka 1-2 damla yaş olurdu.. Kemal benim için asla sahip olamayacağım kardeşim gibiydi ...
Neyse, bir gün Kemal, arka sıramızda oturan Orhan ile teneffüse çıktı. Gel zaman git zaman, bizim teneffüs oyunlarımız, yemeklerimiz, beraber danslarımız, dergi-kitap okumalarımız ,radyo saatlerimiz bitti!. Tek mutlu olduğum saatler derslerdi, onunla aynı sırada oturuyor olmak beni ayakta tutan son destekti. Ama benim için bardağı taşıran son damla, öğretmenimizin sıra değişikliğini kabul etmesi oldu. O zamanlar kim kimin yanında oturacak dönem başında belirlenirdi ve yaz tatiline kadar değişmezdi. O kadar çok üzülmüştüm ki, sabahları kalkmak, okula gitmek ölümdü benim için. Anneme şöyle dediğimi çok iyi hatırlıyorum “anne, ben öğretmen olsaydım böyle birşeyi asla yapmazdım, asla!” Şimdi çok sık kullandığımız “çocukluk travması” yaşıyordum. En sonunda annem benim okulumu değiştirmek zorunda kaldı. İşte bu kadar acımıştı içim.
Biliyor musun ne oldu? “Asla yapmam” dediğim şeyi yaptım!
Benim sınıfımda 2 öğrencim var; Baran ve Uğur. Onlar da aynı ben ve Kemal gibiydiler. Yedikleri, içtikleri ayrı gitmezdi. Bir gün Baran yanıma geldi ve artık Erman ile oturmak istediğini söyleyip izin istedi. Ben de “olur”, dedim. Uğur’un üzüntüsünü günlerce fark edemedim. Derslerden koptuğunu, teneffüslerde çıkmadığını, artık gülmediğini göremedim. Arada bana kızgın bakışlarını yakalıyordum, ama hala anlayamamıştım. Sınavdan 2 alınca, bugün Uğur’u yanıma çağırdım. Ne olduğunu, bana neden kızgın olduğunu sordum. Önce “bir şey yok” falan dedi... Sonra ısrar edince anlattı. O an başımdan aşağıya kaynar sular döküldü İpek! Ben buna nasıl alet olmuştum, nasıl bu yaramı unutmuş ve o gencecik yüreği böyle üzmüştüm? Kahroldum! .....” diye kimi zaman ağlayarak kimi zaman gözleri dalarak konuştu, konuştu...
“Uğur gittikten sonra başımı eğip kalbime baktım! Kemal’i, öğretmenimi, annemi düşündüm... “Asla yapmam” dediğim şeyi yapmıştım ben de... O çocukluk yarası silinmemiş olsaydı ben başkasına asla yapmazdım! Ama yanlış silgi kullanmışım demek ki!
Şimdi öğrenci ben oldum, Kemal’i ve öğretmenimi affettim, dersimi aldım ve bu sefer doğru silgi kullandım :)
Bu sefer gerçekten asla bir daha bunu yapmayacağım İpek! ”
Şimdi siz de başınızı eğin ve kalbinize bakın (bakın bakın lütfen), sizin yaranız orada duruyor mu? I ıı... O yara çoktaaan silinmiş kalbinizden; eğer silinmemiş olsaydı siz başkasına “asla yapmazdınız” !!
Peki silginiz doğru mu …?
"Aklıma esti yazdım" part 2 :)
Görüşmek üzere...
Geçen gün bir olay yaşadınız ve sizi çok üzdü, kahroldunuz... Veya geçen ay, geçen yıl,gençliğinizde veya çocukluğunuzda... Ne derin yara bırakmıştır sizde değil mi? Bir türlü unutamaz, bir şarkıda, bir film karesinde veya bir kokuda bile hatırlarsınız o günü, o anı... Olayın ardından, kendi kendinize kaldığınızda ya da bir dostunuza “ben asla yapmam, yapmazdım” çoook dediniz değil mi?
Geçenlerde bir öğretmen arkadaşım ile sohbet ediyorduk. Bana ilkokulda iken yaşadığı bir olayı anlattı; ben de burada sizle paylaşmayı istedim.
“İlkokul 4.sınıfta en iyi arkadaşım Kemal’di. Aynı sırada olduğu gibi aynı apartmanda otururduk. Sabahları Kemal’i göreceğim diye neşeyle yataktan kalkar, kahvaltımı nasıl bitirdiğimi bilmezdim... Elele tutuşur okula öyle giderdik. Derslerimizi beraber çalışırdık, teneffüslerde, öğlen yemeklerinde, akşamları hep beraberdik. Öğlen bizde yemek yediysek akşam onlar da yerdik. Evde, benden ve babamın fotoğrafından sonra annem için en değerli şey olan pikapta plaklar dinler, dans ederdik. Hava güzelse sokakta oynardık, hatırlarsın annelerimiz bizi eve zorla sokardı! Kimse çocuğumu kaçırırlar mı, araba çarpar mı diye endişelenmezdi... Televizyon süreli verildiği için radyoda çocuk saatini dinlemek en keyifli zamandı. Her akşam birbirimizden ayrılırken göz pınarlarımızda mutlaka 1-2 damla yaş olurdu.. Kemal benim için asla sahip olamayacağım kardeşim gibiydi ...
Neyse, bir gün Kemal, arka sıramızda oturan Orhan ile teneffüse çıktı. Gel zaman git zaman, bizim teneffüs oyunlarımız, yemeklerimiz, beraber danslarımız, dergi-kitap okumalarımız ,radyo saatlerimiz bitti!. Tek mutlu olduğum saatler derslerdi, onunla aynı sırada oturuyor olmak beni ayakta tutan son destekti. Ama benim için bardağı taşıran son damla, öğretmenimizin sıra değişikliğini kabul etmesi oldu. O zamanlar kim kimin yanında oturacak dönem başında belirlenirdi ve yaz tatiline kadar değişmezdi. O kadar çok üzülmüştüm ki, sabahları kalkmak, okula gitmek ölümdü benim için. Anneme şöyle dediğimi çok iyi hatırlıyorum “anne, ben öğretmen olsaydım böyle birşeyi asla yapmazdım, asla!” Şimdi çok sık kullandığımız “çocukluk travması” yaşıyordum. En sonunda annem benim okulumu değiştirmek zorunda kaldı. İşte bu kadar acımıştı içim.
Biliyor musun ne oldu? “Asla yapmam” dediğim şeyi yaptım!
Benim sınıfımda 2 öğrencim var; Baran ve Uğur. Onlar da aynı ben ve Kemal gibiydiler. Yedikleri, içtikleri ayrı gitmezdi. Bir gün Baran yanıma geldi ve artık Erman ile oturmak istediğini söyleyip izin istedi. Ben de “olur”, dedim. Uğur’un üzüntüsünü günlerce fark edemedim. Derslerden koptuğunu, teneffüslerde çıkmadığını, artık gülmediğini göremedim. Arada bana kızgın bakışlarını yakalıyordum, ama hala anlayamamıştım. Sınavdan 2 alınca, bugün Uğur’u yanıma çağırdım. Ne olduğunu, bana neden kızgın olduğunu sordum. Önce “bir şey yok” falan dedi... Sonra ısrar edince anlattı. O an başımdan aşağıya kaynar sular döküldü İpek! Ben buna nasıl alet olmuştum, nasıl bu yaramı unutmuş ve o gencecik yüreği böyle üzmüştüm? Kahroldum! .....” diye kimi zaman ağlayarak kimi zaman gözleri dalarak konuştu, konuştu...
“Uğur gittikten sonra başımı eğip kalbime baktım! Kemal’i, öğretmenimi, annemi düşündüm... “Asla yapmam” dediğim şeyi yapmıştım ben de... O çocukluk yarası silinmemiş olsaydı ben başkasına asla yapmazdım! Ama yanlış silgi kullanmışım demek ki!
Şimdi öğrenci ben oldum, Kemal’i ve öğretmenimi affettim, dersimi aldım ve bu sefer doğru silgi kullandım :)
Bu sefer gerçekten asla bir daha bunu yapmayacağım İpek! ”
Şimdi siz de başınızı eğin ve kalbinize bakın (bakın bakın lütfen), sizin yaranız orada duruyor mu? I ıı... O yara çoktaaan silinmiş kalbinizden; eğer silinmemiş olsaydı siz başkasına “asla yapmazdınız” !!
Peki silginiz doğru mu …?
"Aklıma esti yazdım" part 2 :)
Görüşmek üzere...